Fonksiyonel Gıdalardaki Besin Öğelerinin Biyoyararlılıkları,
Fonksiyonel gıdalar bir ingrediyen olabileceği gibi başlı başına gıdanın kendisi de olabilir. Bir gıdanın fonksiyonel olarak ele alınması aslında yine o üründe bulunan birkaç maddenin varlığından kaynaklanmaktadır. Fakat bu madde o ürüne dışarıdan katılmayıp, kendi yapısında doğal olarak bulunduğu için ingrediyen olarak değil de başlı başına fonksiyonel bir ürün olarak ele alınmaktadır. Omega-3 yağ asitleri bulunan balıklar başlı başına fonksiyonel kabul edilirken, omega-3 yağ asiti ile elde edilmiş margarinler fonksiyonel ingrediyenler sonucu elde edilen fonksiyonel gıdalar olarak incelenmektedir.
Bazı fonksiyonel gıdaların bioyararlılıkları;
Çay: Çayın polifenolik bileşikleri, lipit peroksidasyonunu önleyerek ve serbest radikal süpürücü özellikleriyle antioksidan etki gösterirler. Epidemiyolojik çalışmalarda çay tüketiminin kalp krizi, kroner kalp hastalıkları, bazı kanserler ve karaciğer rahatsızlıkları riskini azalttığı gösterilmiştir. Çay bileşiklerinin farelerde karsinojenezi önlediği ispatlanmıştır. Yeşil çaydan izole edilen çay kateşinleri ve teaflavinlerin antiviral (grip vs.), antibakteriyel (Helicobacter pylori vs.) ve ağız kokusunu önleyici ağız deodorantı etkileri gösterilmiştir (13). Çaydaki polifenolik bileşikler kanser ve kardiyovisküler hastalıklara karşı koruyucudur. Japon kadınlarında günde beş bardak ya da daha çok çay içilmesinin evre I ve evre II meme kanseri tekrarlarını azalttığı gösterilmiştir. Çaydaki kateşinler (flavanoller) kanser ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltmaktadır. Yeşil çay kateşinler açısından zengindir (9).
Soya Fasulyesi: Soya fasulyesi izoflavonların en önemli besin kaynağıdır. Soya fasulyesinde bulunan en önemli izoflavonlar genistein ve daidzeindir. Bu bileşiklere fitoöstrojenler denilmektedir. Bu bileşikler östrojenik, enzim faaliyetini durdurucu ve antioksidan etkilere sahiptir. Bu nedenle, ani ateş basması, uykusuzluk, migren ve eklem ağrıları gibi menopoz semptomlarının tedavisinde kullanılabilirler. Ayrıca kolestrolü düşürücü ve kemik erimesini önleyici etkileri de vardır (13). Yine soya ve özellikle soyadan elde edilen östrojen benzeri bileşikler kan basıncı üzerine etkilidir. İzoflavonlar bitkisel kaynaklı östrojenler olduklarından tansiyon ve/veya arter direncini düşürücü etkilerinin olması beklenmektedir (9).
Domates: Normal koşullarda ince bağırsaklardaki emilim G–81 arasında olan karotenoidler, lipoproteinler aracılığı ile kana geçmektedir. Düşük yoğunluklu lipoproteinlerin okside olmasını önleyen karotenoidlerin aktif oksijeni kullanarak lens lipidlerinin oksidasyonunu ve dolayısıyla yaşa bağlı katarakt gelişimini engellediği de bildirilmektedir (15).
Çeşitli karotenoidlerin antikanserojen etkileri kanıtlanmıştır. Karotenoidlerden biri olan likopen dometeste bulunan vitamin A benzeri bir bileşik olup prostat, meme, mide-bağırsak sistemi, mesane, pankreas, akciğer kanseri, deri ve servisk kanseri riskini azaltmaktadır. Likopenin antikanserojen etkiyi antioksidan özelliği ile yerine getirdiği düşünülmektedir (9,13). Haftada on defa domates salçası, ketçap vs. gibi domates ürünlerini kullanan erkekler üzerinde yapılan bir çalışmada, istatiksel olarak, yarısından azının prostat kanseri oluşturma riskini taşıdığı anlaşılmıştır (13).
Likopen, pembe greyfurt, guava ve karpuzda da bulunur. İnsanlar karorenoit sentezleyemediklerinden onları besin olarak almak zorundadır. Diyetimizdeki likopenin en az �’i domates ve domates ürünlerinden temin edilmektedir (13).
Biberiye: Biberiye ekstreleri, gıda ürünlerinin muhafazası amacıyla kullanılırlar. Ayrıca, cilt, akciğer, mide, meme, yumurtalık, rahim ve kolon kanserleriyle lösemiyi önlediği farelerde gösterilmiştir (13).
Sarımsak: Sarımsak (Allium sativum) uzun yıllardır tıbbi amaçlı olarak kullanılmıştır. Etkisinden sorumlu kimyasal maddeler alisin, alilik sülfitler gibi organosülfür bileşikleridir. Soğan ve sarımsakta bulunan alilik sülfitler immün sistemi güçlendirir, karsinojenlerin atılımını artırır, tümör hücre çoğalmasını baskılayan enzimleri uyarır ve serum kolesterol düzeylerini azaltır. Çin’de geniş bir grupta yürütülen bir vaka-kontrol çalışması, soğan ve sarımsak tüketimi ile mide kanseri gelişme riski arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir. Kırk bin menopoza girmiş hanımda yapılan bir çalışmada sarımsak tüketiminin kolon kanserine karşı koruyucu olduğu bulunmuştur. Sarımsağın en iyi bilinen etkisi kolesterol düşürücü etkisidir. Klinik çalışmalarda orta derecede kan basıncı düşürücü etkisi saptanmıştır. Allium ailesinden sebzelerde (soğan, sarımsak, pırasa) selenyum da bulunmaktadır. Selenyum kalp için koruyucudur ve antioksidanların yapısına girmektedir (9).
Keten Tohumu: Keten tohumu kansere karşı ve kalbi koruyucu etkileri açısından ayrıntılı olarak incelenmiştir. Liften zengin tohumlarda lignan bulunmaktadır, intestinal bakteriler ile etkileşime girerek iki östrojen benzeri bileşik meydana getirirler ve östrojen bağımlı bazı tümörlerin gelişmesini önlerler. Kemirgenlerde yapılan çalışmalar sonucu keten tohumunun kolon, meme ve akciğer tümörlerini azalttığı gözlenmiştir. Günde 10 g keten tohumu tüketilerek meme kanseri riskinin azaltılabileceği bildirilmiştir. Keten tohumu içerdiği - linoleik asit ve sekoizolarisireziol sayesinde eklem romatizmasında da yararlı etkiler sağladığı belirtilmektedir (9, 13).
Ginkgo: Gingko biloba; kuru yapraklarının standardize edilmiş kuru ekstresi (GBE) $ flavonoit ve %6 terpen içerir. GBE beyin fonksiyonlarının bozukluğu, bunama, baş dönmesi, kulak çınlaması hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır (13).
Gerçek bir fonksiyonel gıda olarak tanımlanan anne sütü ise bu unvanı; bebeğin gelişmesi ve büyümesi için gerekli olan tüm elementlere sahip ideal bir gıda bileşeni olmasından almaktadır (17). Kreatin, Kolin, Balıklar, Ginkseng, Echinacea, Pirinç kepeği yağı, Üzüm çekirdeği yağı gibi daha birçok gıda fonksiyonel özellik gösterir (4). Doğal olarak fonksiyonel özellik gösteren bu gıdalardan fonksiyonel bileşenleri elde edilerek, makarna, kahvaltılık gevrekler, margarinler vs. ürünlere de fonksiyonel özellikler kazandırılabilmektedir.
Üzüm Çekirdeği: Üzüm çekirdeği, damarladığı yenilediği için gençleştirici etki yapmaktadır. Yenilenen damarlar yaşlanmayı geciktirdiği için, ciltteki yaşlanma belirtileri azalmaktadır. Üzüm çekirdeğinin antioksidan etkisi C vitamininden 20 kat, E vitamininden 50 kat daha fazladır. Antioksidanlar, vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan veya dışarıdan sigara, alkol, kirli hava vs. ile alınan Zaralı maddeleri etkisiz hale getirmektedir. Uzmanlara göre vücudun antioksidan üretimi 25 yaşından sonra yavaşlamaktadır. Bu yavaşlamanın yol açtığı deformasyonları yok etmek için ise uzmanlar tarafından üzüm çekirdeği önerilmektedir. Çekirdek, bağ dokuları güçlendirerek cilt sarkmasına engel olmakta ve cildin elastik, yumuşak ve düzgün olmasını sağlamaktadır (29).
Anne Sütü: Anne sütü, bebeğin gelişmesi ve büyümesi için gerekli olan tüm elementlere sahip fonksiyonel bir gıda bileşenidir. Anne sütündeki olisakkaritler karbonhidratların önemli bir kısmını oluşturur. Bebekleri ishale ve büyük bir olasılıkla solunum sistemi ve orta kulak enfeksiyonlarına karşı korumaktadır (9).
Haberler